23 Mayıs 2014 Cuma

Hayırlı Cumalar-Cuma Suresi-Hadisler

Cumanız Mübarek Olsun


 Cuma Suresi Hakkındacuma-suresi

62-el-CUM’A


Adını, 9. âyetinde geçen “cum’a” kelimesinden alır.Medine’de inmiştir; 11 (onbir) âyettir. Münafıkların davranışlarından söz ettiği için bu adı almıştır.


Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.


1. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah’ı tesbih eder.


2. Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.


3. (Peygamberi) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da göndermiştir. O, azîzdir, hakîmdir.


4. Bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.


5. Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.


6. De ki: Ey yahudiler! Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin (bakalım)!


7. Ama onlar, önceden yaptıklarından dolayı ölümü asla temenni etmezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.


8. De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.


9. Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.


10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.


11. Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.


Hadisler


ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللَّهُ َعنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللَّهِ #: مَنِ اغْتَسَلَ يَوْمَ الجُمُعَةِ غُسْلَ الجَنَابَةِ ثُمَّ رَاحَ إلى الجُمُعَةِ فَكَأنَّمَا قَرَّبَ بَدَنَةً، وَمَنْ رَاحَ في السَّاعَةِ الثَّانِيَةِ فَكَأنّمَا قَرَّبَ بَقَرَةً، وَمَنْ رَاحَ في السَّاعِةِ الثَّالثَةِ فَكَأنّمَا قَرَّبَ كَبْشاً اَقْرَنَ، وَمَنْ رَاحَ في السَّاعَةِ الرَّابِعَةِ فَكَأنَّمَا قَرَّبَ دَجَاجَةً، وَمَنْ راحَ في السَّاعَةِ الخَامِسَةِ فَكَأنَّمَا قَرَّبَ بَيْضَةً. فإذَا خَرَجَ ا“مَامُ حَضَرَتِ المََئِكَةُ يَسْتَمِعُونَ الذِّكْرَ[. أخرجه الستة

.1. (2848)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim cuma günü cenabet guslü ile gusül yapar, sonra cumaya giderse sanki bir deve kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. Kim ikinci saatte giderse bir sığır kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. Kim üçüncü saat giderse boynuzlu bir davar kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. Kim dördüncü saat giderse bir tavuk kurban etmiş gibi (sevaba nâil) olur. Kim beşinci saatte giderse bir yumurta tasadduk etmiş gibi (sevaba nâil) olur. İmam (hutbeye) çıkınca melekler hazır olur, zikri dinlerler." [Buhârî Cuma 4, 19; Müslim, Cum'a 10, (850); Muvatta, Cuma 1, (1, 101); Ebû Dâvud, Tahâret 129, (351); Tirmizî, Salât 358, (499); Nesâî, Cuma 14, (3, 99); İbnu Mâce, İkâmet 82, (1092).]
AÇIKLAMA:

1- Bu hadis cuma namazının diğer namazlarda olmayan bir hususiyetini belirtiyor: Bu namaza erken gelme hususunda gösterilecek gayret, hem mâlî ve hem de bedenî ibadet değerindedir. Böylece cum’a namazı, mâlî ve bedenî ibadetin sevabını cem etmiş olmaktadır. Bu ise başka namazlara tanınmayan bir imtiyazdır.

2- “Kim… yıkanırsa” ifadesine kadın-erkek, yaşlıgenç, hürköle… herkes dahildir, çünkü ifade mutlaktır.

3- Cenâbet guslü ile yıkanmaktan murad cenâbetten temizlenirken yıkandığı şekilde yıkanmaktır. Yani burun ve boğaza da şâmil olacak şekilde, mükemmel şekilde yıkanmak… Ancak bazı âlimler bu ifadede cum’a günü cimaya bir işaret olduğunu söylemiştir. “Buradaki hikmet derler, nefsin meşru yoldan sükûnete ermesi, böylece namaza giderken gözü, gördüğü şeylere kaymaktan korunmasıdır.” Böylece kadın da o gün yıkanmaya sevkedilmiş olur.

4- Hadiste geçen  قَرَّب  tabirini kurban etmek şeklinde tercüme ettik. Bundan maksad tasadduk’tur, yani Allah’ın yakınlık ve rızasını güderek deve (veya sığır veya koyun veya tavuk) kesip sadaka olarak dağıtmaktır. Hayvanlar hakkında kurban etmenin içinde kesmek de vardır. Yumurta bağışında kesme mânası olmadığı için “kurban” kelimesi dilimize uymaz, bu sebeple onu “tasadduk (bağış)” kelimesiyle ifade ettik. Keza tavuk için de kurban vasfı uygun düşmez. Şu halde kurbandan maksad tasadduktur.

Hadiste cumaya erken gelenlerin sevabını deve, sığır, davar, tavuk ve yumurta ile ifade edilmesini âlimlerden bazıları zâhirine hamlederek: Eğer kazanılan sevap cesed giyip maddîleşse belirtilen şekilde müşahhas bir hal alacağını söylemiş, bazı âlimler de: “Bundan maksad namaza erken gelenlerle geç gelenlerin aralarındaki farkı ve bu farkın büyüklüğünü göstermektir” demiştir. Mesela birincinin ikinciye kıymete nisbeti, deve ile sığır arasındaki nisbet gibidir vs.

5- Mâverdi, “imam (hutbeye) çıkınca melekler hazır olur” cümlesinden imamın erken çıkmasının müstehab olmadığı hükmünü çıkarmıştır. Ancak, “Camiye erken gelip, husûsî yerinde bekler, vakti gelince hutbe için çıkar” diye îtiraza cevap verilip iki hüküm te’lif edilmiştir.

6- Hadiste cuma günü yıkanmaya teşvik mevcuttur.

7- Cuma’nın ve cuma namazına erken gelmenin fazîleti beyan edilmiştir.

8- Hadis, fazilette insanların mertebelerinin amellerine göre olduğunu ifade etmektedir.

9- Sadaka, az da olsa şeriat nazarında hakir görülmez.

10- Deve kurban etmekle yapılan takarrüb, sığır kurban etmekten ileridir, efdaldir. Hedy (Mekke’de kesilecek kurban) hususunda ittifak edilmiş, dahâya (diğer kurbanlar) hususunda ihtilaf edilmiştir. Ancak dahâyada devenin efdal olduğu ekseriyetin görüşü olmuştur.

11- Saatin Beşe Taksimi:

Hadiste, camiye gidenler birinci saatle beşinci saat arasında olmak üzere beş mertebeye ayrılarak derecelendirilmiştir. Âlimlerden bir kısmı bundan maksadın cumaya erken gelenle geç gelenler arasındaki farkı, müşahhas misallerle gösterip erken gelmeye teşvik diye açıklamış ise de, bazı âlimler, başka incelikler ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Bu noktada yapılan münâkaşalara fazla girmek istemiyoruz. Ancak Resûlullah’ın hadislerinde ne gibi inceliklerin meknuz olduğunu, hadislere ilimle ve im’ân-ı nazarla bakınca ne büyük definelerin keşfedilebileceğini gösterme sadedinde ulemadan birkaç yorum kaydedeceğiz:

İbnu Hacer, bazı ihtilaflara dikkat çektikten sonra, hadisin bu vechinde, zamanın altı saate ayrılmış olma ihtimaline ve fakat râvinin, birini zikretmeyi ihmal etmiş olabileceğine dikkat çeker ve bu görüşünü te’yîden Nesâî’nin bir rivâyetinde tavukla yumurta arasında bir de serçe mertebesinin zikredildiğini hatırlatır. Bu ziyadeyi güçlendiren şâhidlerini de gösteren şârihimiz der ki: “Bu duruma göre, îmanın çıkışı altıncı derecenin sonundadır. Bütün bu yorumlar, saatlerden kastedilen şeyin, saat deyince, örf gereği zihne gelen şey olmasına bağlıdır. Ancak bu düşünce isabetli değildir, çünkü, murad bu olsaydı durum kış ve yaz günlerinde farklı olurdu. Çünkü gündüz vakti kısalıkta on saate uzunlukta ondört saate ulaşır.” Bu işkâli Kaffâl dile getirmiştir.

Kadı Hüseyn buna şöyle cevap verir: “Saatler’den murad miktarı uzunluk ve kısalıkta değişmeyen (zaman dilimleri)dir. Gündüz oniki saattir, ancak bunlardan her biri artar ve eksilir, gece de böyle. “Vakit âlimleri bunlara “âfâkî saatler” derler.

Ebû Dâvud ve Nesâî’nin Hz. Câbir’den yaptıkları bir rivâyette:

يَوْمُ الْجُمُعَةِ اِثْنَتَا عَشََرَةَ سَاعَة  “Cuma günü oniki saattir” denmiştir. Bu ibâre, tebkîr (cumaya erken gelmeye teşvik) hadisinde zikredilmiş olmasa da (Tebkîr hadisinde gelen) saatlerden muradı yakalamada istifade edilir. Bazıları: “Saatlerden murad, günün başından zeval vaktine kadar erken gelenlerin mertebelerini beyandır, bu da beş kısma ayrılır”demiştir.

Gazâlî, daha bir cesur davranarak şahsî re’yi ile bir taksimde bulunmuştur. Der ki:

“Brinci saat, fecrin doğmasından güneşin doğmasına kadardır.

İkinci saat, güneşin yükselmesine kadardır.

Üçüncü saat, güneşin genişlemesine kadardır.

Dördüncü saat, ayakların yanmasına kadardır.

Beşinci saat, zeval vaktine kadardır.”

İbnu Dakîku’l-Îd, Gazâlî’nin bu taksimine itiraz etmiş: “Hadisteki saatleri, ma’ruf saatlerle te’vil evlâdır, aksi takdirde bu beş sayısını zikretmenin bir mânası kalmaz, çünkü mertebeler çok farklıdır” demiştir.

Bir kısım Şâfiî ve Mâlikîler meseleye bir başka yaklaşımla çözüm getirirler. Derler ki: “Saatlerden kastedilen şey beş kısa lahza’dır. Bunlardan birincisi güneşin zevalidir, sonuncusu da hatibin minbere oturmasıdır.” Onlar bu açıklamayı yaparkan iki delil ileri sürdüler:

1) Saat kelimesi, mahdut olmayan bir zaman parçasına ıtlak olunur. Söz gelimi  جِئْتُ سَاعَةَ كَذَا  “falanca saatte geldim” dediğin zaman herhangi bir vakitte geldim demek istersin.

2) Hadiste “gitme” fiili için  رَاحَ  kullanılmıştır. Bu kelime, cuma’ya gitme saatini zevalden başlatır. Çünkü revâh lügat açısından zevalden başlayıp günün sonuna kadar olan yürüyüşü (gitmeyi) ifade eder. Gudüvv ise günün başından zevâle kadar yürüyüşü ifade eder.

Bu yoruma, revâh kelimesini Arapların “gitme” mânasında olmak üzere günün herhangi bir vaktindeki “gitmeler” için de kullandığı gösterilerek îtiraz edilmiştir. Hatta İbnu Hacer, hadisin başka vecihlerinde revâh yerine gudüvv ve başka kelimelerin de kullanıldığını örneklerle gösterir.

Görüldüğü üzere, hadiste gelen “saatler” tâbirini anlamakta âlimler farklı yorumlara yer vermişler, ihtilaflara düşmüşlerdir.

ـ2ـ وفي رواية: ]إذَا كانَ يَوْمُ الجُمُعَةِ كَانَ عَلى كُلِّ بَابٍ مِنْ أبْوَابِ المَسْجِدِ مََئِكَةٌ يَكْتُبُونَ ا‘وّلَ فَا‘وّلَ. فإذَا جَلَسَ ا“مَامُ طَوَوُا الصُّحُفَ وَجَاؤُا يَسْمَعُونَ الذِّكْرَ[

.2. (2849)- Bir rivâyette şöyle denmiştir: "Cuma günü olunca, mescidin her bir kapısında melekler vardır. İlk gelenleri sırayla yazarlar. İmam (minbere) oturunca defterleri kapatıp, zikri dinlenmeye giderler." [Müslim, Cuma 24, (850).]
AÇIKLAMA:

Burada geç kalmadan tahzir vardır. Zira melekler, imam minbere çıkıncaya kadar kapılarda durup gelenleri, geliş sırasına göre yazmakta, imam minbere çıkınca defterlerini kapayıp, hutbeyi dinlemeye gitmektedir. Böylece daha sonra gelenler kayıt dışında kalmaktadırlar.

Bazı rivayetlerde “defterlerin nurdan, kalemlerin nurdan” olduğu belirtilmiştir. Bu sarahate dayanan bir kısım âlimler bu meleklerin hafaza meleklerinden başka melekler olduğu hükmünü çıkarmışlardır.

“Sahifelerin (defterlerin) kapanması” ile, cumaya erken gelenlerin faziletlerini yazmaya mahsus defterlerin kapanması kastedilmiş olmalıdır. Zîra hutbeyi dinlemek namaza dahil olmak, zikir ve duâda hazır bulunmak, huşû, insât gibi fiillerin sevaplarını yazma işi devam edecektir. Bunları hafaza meleklerinin yazacağı kesindir. Bu durum da öbür meleklerin başka melekler olduğunu ifade eder.

ـ3ـ وعن أوس بن أوس الثقفى رَضِىَ اللَّهُ َعنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ غَسَّلَ وَاغْتَسَلَ، وَبَكّرَ وَابْتَكَرَ، وَمَشَى وَلَمْ يَرْكَبْ، وَدَنَا مِنَ ا“مَامِ فَاسْتَمَعَ وَلَمْ بَلْغُ. كَانَ لَهُ بِكُلِّ خُطْوَةٍ عَمَلُ سَنَةٍ، أجْرُ صِيَامِهَا وَقِيَامِهَا[. أخرجه أصحاب السنن.وقالَ أبو داود: »سُئِلَ مَكْحُولٌ عَنْ غَسَّلَ وَاغْتَسَل؟ فقَالَ: غَسَلَ رَأْسَهُ وَجَسَدَهُ. وكَذلِكَ قالَ سَعِيدُ بنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ«.قوله »غَسَّلَ« أى جامع امرأته فأحوجها إلى الغُسل، وذلك يكون أغض لطرْفه إذا خرج إلى الجمعة، واغتسل هو بعد الجماع.وقيل »غَسَّلَ« أسْبَغ الوضوء وأكمله ثم اغتسل بعده للجمعة.»وَبَكَّرَ« أى إلى الصة في أول وقتها.»وابتكرَ« أدرك أولَ الخطبة

.3. (2850)- Evs İbnu Evs es-Sakafî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim (cuma günü) yıkar ve yıkanırsa, kim erkenden (mescide) gider ve hutbenin başına yetişirse, yürür ve binmezse, imama yakın durur, dinler, mâlâyâni söz etmezse ona her bir adım için bir yıllık amelin oruçları ve namazlarıyla sevabı yazılır." [Ebû Dâvud, Tahâret 129, (345, 346); Tirmizî, Salât 356, (496); Nesâî,Cuma 12, (3, 97); İbnu Mâce, İkâmet 80, (1027); Buhârî, Cuma 6.]
Ebû Dâvud der ki: “Mekhûl’e  عَسَّلَ  ve  اِغْتَسَلَ  den sorulmuştu şu cevabı verdi: “Bundan maksad başını ve bedenini yıkamaktır.” Saîd İbnu Abdilaziz de aynı şeyi söyledi.  اِغْتَسِلُوا  “Hanımıyla cinsî münasebette bulunarak onu da yıkanmaya muhtaç kıldı” demektir. Böyle yapmak, namaza çıkınca, gözlerin korunmasında en elverişli vasıtadır.”

اغْتِسَالَ  ise cimadan sonraki yıkanmadır.

بَكَّرَ  ilk vaktinde namaza gitmektir.

اِبْتَكَرَ  hutbenin başına yetişmektir.

AÇIKLAMA:

1- Hadis, cuma günü yıkanması üzerine vârid olmuştur: “Cuma günü” tâbiri rivâyetin bazı vecihlerinde yok ise de bazılarında mevcuttur.

2- Yıkar diye tercüme ettiğimiz  غَسَّلَ  kelimesini âlimler, iki mânaya te’vil etmişlerdir:

1) Başını yıkar, bu durumda ikinci kelime  اِغْتَسَلَ  “bedeninin geri kalan taraflarını yıkar.” Yani “yıkanır” mânasına anlaşılmıştır.

2) Hanımının da yıkanmasına sebep olur, yani cuma günü, hanımıyla münâsebet-i cinsiyyede bulunarak, onu da yıkanmaya mecbur eder, kendisi yıkanmış, onu da yıkamış olur. Böylece bu hadiste de, 2848 numaralı hadiste geçen cimaya zimnî teşvik tekrar ele alınmış olmaktadır.

Aynı mânada kullanılabilen bu iki kelimenin te’kîden yan yana kullanılmış olabileceği de söylenmiştir.

Şunu da belirtelim, hadisin Buhârî ve Ebû Dâvud’da gelen vecihleri, yukarıda kaydedilen birinci tefsirin tercihine kanaat vermektedir. Zira Ebû Dâvud’da  مَنْ غَسَلَ رَأْسَهُ وَاغْتَسَلَ  “Kim başını yıkar ve yıkanırsa”…” denmekte, Buhârî’nin bir rivâyetinde  اِغْتَسِلَُوا يَوْمَ الْجُمُُعَةِ وَاغْسِلُوا رُؤُوسَكُمْ  “…yıkanın ve başınızı da yıkayın” ibaresi yer almaktadır.

3)  بَكَّرَ  ve  اِبْتَكَرَ  kelimeleri de hem te’kîden yan yana gelimş, aynı mânada iki kelime olarak anlaşılmış, hem de biri erken çıkmak, diğeri de hutbenin başına yetişmek mânalarında te’vil edilmiştir.

Gerek yıkanma ve gerekse erken olma kelimelerinin aynı mânada te’kîden tekrar edilmiş olmalarına, yine aynı hadiste gelen “yürür ve binmezse” ibaresi örnek gösterilmiştir. “Yürümek” ve “binmemek” aynı mânanın iki ayrı kelimeyle ifadesidir.

ـ4ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رَسولُ اللَّهِ #: يحْضُرُ الجُمُعَةَ ثََثَةُ نَفَرٍ: فَرَجُلٌ حَضَرَهَا يَلْغُو وَهُوَ حَظُّهُ مِنْهَا، وَرَجُلٌ حَضَرَهَا يَدْعُو، فَهُوَ رَجُلٌ دَعَا اللَّهَ إنْ شَاءَ أعْطَاهُ وَإنْ شَاءَ مَنَعَهُ، وَرَجُلٌ حَضَرَهَا بِإنْصَاتٍ وَسُكُوتٍ وَلَمْ يَتَخَطَّ رَقَبَةَ مُسْلِمٍ وَلَمْ يُؤْذِ أحَداً، فَهِى كَفَارَةٌ لَهُ إلى الجُمُعَةِ الَّتِى تَليهَا وَزِيَادَةَ ثََثَةِ أيَّامٍ، وذلِكَ أنَّ اللَّهَ تَعالى يَقُولُ: مَنْ جَاءَ فَلهُ عَشْرُ أمْثَالِهَا[.

4. (2851)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cuma namazına üç (grup) insan katılır:

1) Kişi var, namaza katılır, boş konuşma yapar. Bunun namazdan hissesi, o konuşmasıdır.

2) Kişi var namaza gelir duâ eder. Bu kimse Allah'a duâda bulunmuştur, Allah dilerse onun istediğini hemen verir, dilerse vermez.

3) Kişi vardır, namaza gelir sadece dinler ve sükut eder, mü'-minlerin arasından yararak geçmez, kimseye eza vermez. Onun bu namazı, daha önce geçen cumaya ve fazladan da üç güne kadar (günahlarına) kefarettir. Bu hal Cenâb-ı Hakk'ın şu sözüne binaendir: "Kim bir hayır yaparsa bu kendisinden on misliyle kabul edilir" (En'âm 160). [Ebû Dâvud, Salât 235, (1113).]
AÇIKLAMA:

Resûlullah bu hadislerinde, cum’a namazına katılma âdâbını belirtmektedir. Bunu belirtirken, katılanları başlıca üç gruba ayırır:

1) Namaza katılmakla birlikte boş laf edenler: Cumada boş laf edenler deyince öncelikle hutbe sırasında konuşanlar hatıra gelir. Ancak 2778-2782 ve 2834 numaralı hadislerde geçtiği üzere, kişinin namaz maksadıyla evinden çıktığı andan itibaren namazda olduğu nazar-ı dikkate alınınca cuma namazına gitme niyetiyle evini terkettiği andan itibaren boş sözleri terkedip, zikir veya sükûn halinde olması, hutbe sırasında insât kelimesiyle ifade edilen can kulağıyla dinlemeye ehemmiyet vermesi gerekir.

“Boş söz” diye tercüme ettiğimiz lağv’ı “cuma edebine uymayan her söz” diye tarif edebiliriz. Resûlullah’ın Ebû Dâvud’da gelen tarifine göre şöyledir:  إِذَا قُلْتَ اَنْصِتْ وَاِْمَامُ يَخْطبُ فَقَدْ لَغَوْتَ  “İmamın hutbe verirken yanındakine “sus dinle!”diyecek olursan “boş söz”de bulunmuş olursun.” Âlimler, cemaati yarmak vs. sûrette cemaate verilen eziyeti de lağv’e dahil ederler. İbnu Hacer bu kelimeyi açıklama sadedinde şu izahları kaydeder: “Ahfeş: “Şüphe ve bâtıla giren asılsız sözlere lağv” demiştir. İbnu Arefe der ki: Lağv, sözün düşüğüdür, doğrudan ayrılmaya da lağv denmiştir.  وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا  âyetine göre lağv günah demektir. Zeyn İbnu’l-Münîr: “Müfessirler sözü lağv “güzel olmayan söz” olduğunda ittifak eder” demiştir.

Şu halde, namazda konuşmak -veya hadisin son kısmından da anlaşılacağı üzere- cemaatin omuzlarını yararak ilerlemek sûretiyle başkasını rahatsız edenin cuma’dan elde edeceği nasib, başkalarına verdiği bu eziyetten ibarettir. Efnedimiz bu ifadeleriyle, her ne sûretle olursa olsun cemaate eziyet vermekten şiddetle zecretmiş olmaktadır. İbnu Hacer el-Mekkî, hadisin bu kısmını “(Hutbe sırasında) boş lakırdı eden kimsenin namaza katılmaktan alacağı hisse tam değildir, çünkü lağv, cuma sevabının kemâline mâni olur” diye anlar.

2) Cuma cemaatinin ikinci grubunu hutbe sırasında dua edenler teşkil etmektedir. Dua aslında zikir’dir, ibadet’dir. Ancak hutbe edebine aykırıdır. Hutbede takınılması gereken edeb olarak insât yani can kulağıyla dinlemek emredilmiştir. Öye ise dua, insât’a mânidir, terki evladır.

Şu halde hadis, Cenâb-ı Hakk’ın hutbe sırasında yapılan duayı aff, merhamet ve müsâmaha ile muamele ederek kabul buyurması da mümkündür. Emredilen edebe, yani sessiz durup can kulağı ile hutbeyi dinleme edebine aykırı hareket ettiği için ceza olarak, duasının kabul edilmemesi de mümkündür.

3) Cuma’ya katılan üçüncü grup kimseler, cemaati omuzlarından yarıp ilerlemek vs. sûretlerle rahatsız etmeksizin yerini alıp, hiç konuşmaksızın sükûnet içinde hutbeyi dinleyenlerdir. Âlimler, rahatsızlık verici sebepler meyanında yerinden doğrulmak yanındakine yaslanmak, bir âzâsının üzerine oturmak, seccâdesine rızasını almadan oturmak, pis koku neşretmek vs’yi de zikreder. Hadiste hem insât ve hem de sükût geçmektedir. Bunlar birbirine yakın mâna taşımaları sebebiyle umumîyetle, ikincisinin birinciyi te’kîden zikredildiği belirtilmiştir. Ancak insât’ın can kulağıyla dinleme mânasında minbere yakın olanlar hakkında, sükût da daha ziyade sessiz olma mânasında uzakta olanlar hakkında yani imamı yeterince işitmese de, hutbeyi anlayarak takip edemese de sükûnet içinde durmak mânasında kullanılmış olabileceğine dikkat çekilmiştir.

Biz, hadisin bu kısmında, cuma günü camiye erken gelmeye teşvik mânası da görmekteyiz. Çünkü erken gelenler ön saflarda, minbere yakın yerlerini alırken, başkalarının omuzlarını yararak eziyet verme durumuna düşmezler ve dahi insât yani “hutbeyi can kulağı ile dinleme” şansını da garantilerler.

4) “Onun bu namazı” diye tercüme ettiğimiz  هِىَ  zamirine, belirtilen edebler, hutbe, namaz hepsi dahildir. İşte böyle mükemmel olarak kılınan cuma namazı, kişinin on günlük küçük günahlarının kefaretine garanti olmaktadır.

Cuma’nın kefaret olduğu on gün, hadisin zâhirine göre “müteakip on gün” olarak anlaşılmaya müsait ise de, başka rivâyetlerin nassıyla, geçmiş cumaya kadar ve ondan önceki üç güne yani kılınan cumadan önce geçen son on güne şâmildir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), âdâbına uygun olarak kılınan bir cumanın on günü içine alan bir müddette işlenecek günahlara kefaret olacağı hususunda Kur’ân-ı Kerîm’in âyetinden delil getirmekte, mü’mini bu hususta iknâ etmek istemektedir.

ـ5ـ وعن على رَضِىَ اللَّهُ َعنْه قال وهو على المنبر في الكوفة يخطبُ: ]إذَا كَانَ يَوْمُ الجُمُعَةِ غَدَتِ الشّيَاطِينُ بِرايَاتِهَا إلى ا‘سْوَاقِ فَيَرْمُونَ النَّاسَ بِالتَّرابِيثِ، أوْ قَالَ بِالرّبَائِثِ وَيُثبِّطُونَهُمْ عَنِ الجُمُعَةِ وَتَغْدُوا المََئِكَةُ فَيَجْلسُونَ عَلى أبْوَابِ المَسْجِدِ يَكْتُبُونَ الرَّجُلَ مِنْ سَاعَةٍ، وَالرَّجُلَ مِنْ سَاعَتَيْنِ حَتّى يَخْرُجَ ا“مَامُ. فَإذَا جَلَسَ الرّجُلُ مَجْلِساً يَسْتَمْكِنُ فِيهِ مِنْ اسْتِمَاعِ وَالنَّظَرِ فَأنْصَتَ وَلَمْ يَلْغُ كَانَ لَهُ كِفَْنِ مِنْ أجْر، فإنْ نَأى وَجَلَسَ حَيْثُ َ يَسْمَعُ فَأنْصَتَ وَلَمْ يَلْغُ كَانَ لَهُ كِفْلٌ مِنْ أجْرِهِ، وَإنْ جَلَسَ مَجْلِساً يَسْتَمْكِنُ فِيهِ مِنَ اسْتِمَاعِ وَالنَّظَرِ فَلَغَا وَلَمْ يُنْصِتْ كَانَ عَلَيْهِ كِفَْنِ مِنْ وِزْرٍ. فَإنْ جَلَسَ مَجْلِساً َ يَسْتَمْكِنُ فِيهِ مِنَ اسْتِمَاعِ وَالنَّظَرِ فَلَغَا وَلَمْ يُنْصِتْ كَانَ عَلَيْهِ كِفْلٌ مِنْ وِزْرٍ، وَمَنْ قَالَ لِصَاحبِهِ يَوْمُ الجُمُعَةِ صَهْ فَقَدْ لَغَا، وَمَنْ لَغَا فَلَيْسَ لَهُ في جُمُعَتِهِ تِلْكَ شَىْءٌ. ثُمَّ قالَ في آخِرِهِ: سَمِعْتُ رسولَ اللَّهِ يَقُولُ ذلِكَ[. أخرجهما أبو داود.»التَّرابِيثُ أوِ الرَّبَائِثُ« جمع رَبيثة وهى ما يحبس ا“نسان عن مَهامة ويشغله عنها ويُثَبِّطه.قال الخطابى »وَأمَّا التَّرَابِيثُ« فليس بشئ.وقوله »يَرْمُونَ« إنما هو فيرْبِثون الناس. كذا روى لنا في غير هذا الحديث.»وَالكِفْلُ« النصيب. وقيل الضعف.»وَالْوِزْرُ« ا“ثم المثقل للظهر

.5. (2852)- Hz. Ali (radıyallâhu anh) Kûfe'de hutbe verirken minberden şöyle seslenmiştir: "Cuma günü olunca şeytan çarşı ve pazara erkenden bayraklarıyla gider, insanlara binbir engel çıkararak mâni olmaya, onları cumadan (hiç olsun) geciktirmeye çalışır. Melekler de erkenden gidip mescidin kapılarına dururlar. Gelenleri birinci saatte gelenler, ikinci saatte gelenler diye yazarlar. Bu hâl imam (hutbeye) çıkıncaya kadar devam eder. Kişi mescidde, imamı görüp, dinleyebileceği bir yere oturup, can kulağıyla dinledi ve konuşmadı mı, kendisine iki kat sevap vardır. Kişi uzakta kalır ve imamı dinleyemeyeceği bir yere oturur, sessiz durur ve konuşmazsa bir hisse sevap alır. Eğer, imamı görüp dinleyebileceği bir yere oturur fakat boş konuşma yapar, sessiz kalmazsa, ona iki hisse vebal yazılır. Eğer, dileme ve görme imkânı olmayan bir yere oturur ve boş konuşur ve sessiz kalmazsa, ona bir hisse vebal vardır. Kimde yanındaki arkadaşına cuma günü "sus" derse "boş konuşmuş" olur. Kim de boş konuşur ise, o cumadaki sevaptan nasibsiz kalır."

(Hz. Ali) konuşmasının sonunda şunu söyledi: "Ben bunu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittim." [Ebû Dâvud, Salât 209, (1051).]
AÇIKLAMA:

1- Bu rivâyet, cumaya erkenden gitmeyi teşvik eden hadislerden biridir. Hadiste sadece erken gitme değil, hutbe verecek hatibi görmeye ve dinlemeye imkân tanıyacak bir yere oturmayı da teşvik etmektedir. Hadiste sadece dinleme değil “görme” kaydının da konmuş olması bilhassa günümüz şartlarında akla gelebilecek bazı sorulara peşin cevap olur: Çünkü hoparlörler sayesinde dışarıda bile hutbeler eksiksiz dinlenebilir. Şu halde hatibin görülebileceği bir yeri kapmak için acele davranmak, bunu niyete koyarak hareket etmek esastır. Buna rağmen dışarıda kalanların insât ve sükût şartına riâyet etmeleri halinde, hadiste vaadedilen çifte sevaba nail olacakları rahmet-i ilâhiyeden umulabilir, çünkü mü’minin niyyeti esastır.

2- Râvi, terâbîs kelimesinde şekke düşmüştür: “Terâbîs” mi işitti, rebâis mi işitti? Hattâbi terâbîs’in müstâmel bir kelime olmadığını söyler. Şârihler rebîse’nin cem’i olan rebâis olması gereğine dikkat çekerler. Rebîse kişiyi hedefinden alıkoyan mâni, engel demektir.

3- Boş konuşmak diye tercüme ettiğimiz lağv düşük, bâtıl, reddedilmiş, hükmünü yitirmiş söz demektir. Bazı âlimler, “doğru olmayan söz”, “uygun olmayanın konuşulması” diye tarifler sunmuşlardır. Ancak sadedinde olduğumuz hadiste “Hutbe sırasındaki her çeşit söz”e lağv denmektedir, çünkü hutbede hazır olmanın edebi, hiçbir şey konuşmadan can kulağıyla dinlemektir. Hadis, hutbe sırasında konuşana “sus dinle!” mânasına  اَنْصِتْ  demenin lağv olduğunu söyleyince geri kalan sözlerin külliyen lağv olacağı açıktır. Zîra aslında yersiz konuşana “sus!” ihtarının , emr-i bil ma’ruf olduğu, dinin teşvik ettiği memduh ameller sırasına gireceği sarih bir durumdur. Önceki hadiste hutbe sırasında dua etmeye açıkca lağv denmemiş olsa bile o da yasaklanmaktadır, dolayısıyla duanın bir lağv’a nisbeti mümkündür. Nevevî, yanındakini konuşmaktan menetmek zorunda kalınca işaretle “sus” demenin uygun olacağını söyler, anlamadığı takdirde mümkün mertebe asgari bir kelamla susturmaya tevessül etmeyi tecviz eder.

Âlimler hutbe sırasındaki kelam haram mı, mekruh mu, mekruhsa tahrimî mekruh mu, tenzihî mekruh mu ihtilaf etmiştir. Şâfiî hazretleri bir kavlinde hutbeyi iki rek’at namaza bedel tutar. Bu açıdan hutbe sırasında konuşmak haramdır. Esahh olan kavline göre iki rek’ata bedel değildir, bu açıdan haram olmaz.

Keza ulemâ, hutbeyi işitmeyen kişiye işittiği durumdaki gibi can kulağı ile dinleme vaziyetinde (insât) durması gerekli midir? diye de münâkaşa etmiştir. Cumhur, gereklidir!” derken, Ahmed İbnu Hanbel, İbrahim Nehâî ve iki kavlinden birinde İmam Şâfiî: “Bu durumda gerekmez” demiştir. İbnu Hacer, hutbe sırasında kelam tecviz edenlerden de bahseder, ancak bunları hutbede yersiz konuşma yapılma durumuna hamleder. Emevî idarecilerinin bazı yersiz davranışları hutbe sırasında seleften bir kısmının aksülameline sebep olmuştur.

Son olarak şunu da kaydedelim: el-Muğnî’de: “Namazda kelamı caiz kılan hallerin hutbede de caiz kılacağı hususunda ulemanın ittifak ettiğini” belirtir, gözleri kör olan kimseyi çukura düşmekten tahzîr gibi… İmam Şâfiî: “Birine fenalık geleceğinden korkan kimsenin, işaretle duyuramadı ise, sözle duyurmasında bir beis görmem” demiştir.

ـ6ـ وعن طارق بن شهاب رَضِىَ اللَّهُ َعنْه قال: ]قال رَسُولُ اللَّهِ #: الجُمُعَةُ حَقٌّ وَاجِبٌ عَلى كُلِّ مُسْلِمٍ في جَمَاعَةٍ إَّ عَلى أرْبَعَةٍ: عَبْدٍ مَمْلُوكٍ، أوِ امْرَأةٍ، أوْ صَبىٍّ، أوْ مَرِيضٍ[. أخرجه أبو داود.وقال طارق: قد رأى النبى # وَهُوَ يُعَدُّ من أصحابه ولم يسمع منه شيئاً .,

6. (2853)- Târık İbnu Şihâb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cuma namazı, dört kişi hariç geri kalan her müslüman üzerine cemaat içinde yapması gereken vacib bir hakk'dır. Cumadan istisna edilen bu dört kişi şunlardır: Köle, kadın, çocuk ve hasta." [Ebû Dâvud, Salât 215, (1067).]
AÇIKLAMA:

1- Tarık İbnu Şihâb (radıyallâhu anh) cahiliye devrini yaşamış, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı görmüş sahâbîlerdendir. Ancak Hz. Peygamber’i hiç dinlemediği bilinmektedir. Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ) zamanlarında otuzüç veya otuzdört adet gazveye iştirak etmiştir, 82 hicrî yılında vefat etmiştir (radıyallâhu anh). Şu halde bu rivâyet sahâbî mürseli’ne bir örnek olmaktadır.

2- “Cuma hakk’tır” ibâresi, cuma namazınınn Kitap ve Sünnet’le sâbit kesin bir farz olduğunu ifade eder. “Allah’ın kulları üzerindeki farz olan haklarından biri”diye te’vîl etmek de mümkündür.

3- Hadiste geçen her müslüman üzerine  علَى كُلِّ مُسْلِمٍ  tabiri, “cuma, farz-ı kifâyedir” diyecekleri reddedecek bir cevap teşkil eder.

4- “Cemaat içinde  فِى الْجَمَاعَةِ  tabiri, cuma namazının cemaat halinde kılınacağını, münferid kılınamayacağını gösterir. Ulemâ bu hususta icma eder.

Ancak kaç kişinin burada istenen “cemaat”i sağlayacağı hususunda ihtilaf edilmiştir.

* Ebû Hanîfe’ye göre imam hariç en az üç kişi cemaati teşkil eder. Bunların hutbeyi dinlemelerini de şart koşmaz. Hutbeyi imamdan başka iki kişi dinlese yeterlidir. Ehl-i Rey’den Evzâî’ye göre cuma günü için üç kişi de yeterlidir, yeter ki vali de olsun. Ebû Sevr, “Cuma için ayrı bir sayı aranmaz, diğer namazlar gibidir, iki kişiyle de kılınır” demiştir.

* Şâfiîler, “En az kırk kişi olursa cemaat teşekkül eder” derler. Şâfiîye göre bunlar hür ve mukîm olmalıdır.

* Ahmed İbnu Hanbel, İshâk İbnu Râhûye, Ömer İbnu Abdilaziz gibi bir kısım başka âlimler de cumanın farz olması için cemaatin en az kırk olmasını şart koşmuşlardır. Ömer İbnu Abdilaziz bunlardan birinin vâli olmasını şart koşar ise de Şâfiî böyle bir şart koşmamıştır.

* İmam Mâlik cemaat için rakam üzerinde durmamış: “Evleri birbirine muttasıl bir köyde bir araya gelinen bir mescid ve alışveriş mahalli (sûk) varsa oradaki cemaate cuma farz olur” demiştir. İmam Mâlik hazretleri de vali şartı koşmamıştır.

5- Cuma namazı kadınlara farz değildir. Ancak İmam Şâfiî yaşlı kadınların (acâiz) cemaate katılmasını müstehab görür.

6- Cumanın çocuklara vacib olmadığı hususunda ulemâ icma eder. Burada çocuktan maksad henüz bülûğa ermeyen kimsedir. Ancak mürâhik olduktan sonra, yani bülûğ çağına yaklaşınca, alıştırılmaları maksadıyla götürülmeleri, tevşik edilmeleri İslâmi terbiyenin gereğidir.

7- Hastaya meşakkate sebep olacaksa, cuma farz olmaz. Hiçbir meşakkat ve zararın mevzubahis olmadığı hafif hastalıklar cumanın farziyyetini kaldırmaz. İmam-ı Âzam, rehberi olsa bile, bunda meşakkat olduğu için, âmâya da cumanın farz olmayacağına hükmetmiştir. Ancak İmam Şâfiî, rehberi olan âmâya cumanın farz olduğunu söyler.

8. Köle hususunda ulema ihtilaflıdır. Hasan Basrî ve Katâde cumanın gidebilecek durumda olan kölelere de farz olduğunu söylemiştir. Evzâî ve Dâvud-ı Zâhirî’nin de bu görüşte olduğunu Suyûtî kaydeder.

9- Zührî, “Yolcu ezanı işitirse cumaya katılsın” demiştir. İbrahim Nehâî’nin de benzer bir fetvası mevzubahistir. Bu da gösterir ki cuma farz-ı ayn olan ibadetlerdendir.

ـ7ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللَّهُ َعنْهما: ]أن النبىّ # قالَ: الجُمُعَةُ عَلى كُلِّ مَنْ سَمِعَ النِّدَاءَ[. أخرجه أبو داود .

7. (2854)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ezanı her işitene cuma farzdır." [Ebû Dâvud, Salât 212, (1056).]
AÇIKLAMA:

Burada, hadisin zahiri, cumanın farz olması için ezanın işitilmesini şart koşar. Ama âyet-i kerîmede “işitme” değil, “okunma” zikredilmiştir:  اِذَا نُودِىَ لِلصََّةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلَى ذِكْرِ اللَّه  “Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah’ın zikrine koşun” (Cuma 9). Ulemâ, bu sebeple hadisi: “Ezanı işitme gücünde olan herkese cuma farzdır” diye anlamıştır. Cumhur şöyle der: “Ezanı işitene ve işitme gücünde olana cuma farzdır, kişinin beldenin içinde veya dışında olması farketmez. ” Zeydü’d-Dîn el-Irakî’nin Şerhu’t-Tirmizî’de kaydına göre, İmam Mâlik, Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel, bir şehir ahalisinin tamamına, -ezanı işitmemiş bile olsalar-, cumanın farz olduğunu söylemekte ittifak etmişlerdir.

ـ8ـ وعن حفصة رَضِىَ اللَّهُ َعنْها قالت: ]قال رسولُ اللَّهِ # عَلى كُلِّ مُحْتَلِمٍ رَوَاحٌ إلى الجُمُعَةِ، وَعلى كُلِّ مَنْ رَاحَ إلى الجُمُعَةِ الْغُسْلُ[. أخرجه أبو داود والنسائى

.8. (2855)- Hz.Hafsa (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her ihtilam olan erkeğe cumaya gitmek vacibtir. Cumaya her gidene de gusül vacibtir." [Ebû Dâvud, Tahâret 129, (342); Nesâî, Cuma 2, (3, 89).]
AÇIKLAMA:

1- Hadis, zahiri itibariyle âmmdır. Yani her büluğa erene cuma namazının farz olduğunu ifade etmektedir.Halbuki az yukarıda (2853) belirtildiği üzere kadına, köleye, yolcu ve hastaya cuma farz değildir, büluğa ermiş bile olsalar.

2- Rivâyetin devamında Ebû Dâvud şu açıklamayı kaydeder. “Kişi, fecr doğduktan sonra yıkanmış ise, cünüblükten yıkanmış bile olsa cuma yıkanmasının yerine geçer.”

Bu açıklama şunun için yapılmıştır. Ulemâ cuma günü başlamazdan önce, yani şafak sökmezden önce yapılacak guslün “cuma guslü” olmayacağını söylemekte ittifak eder. Öyle ise, hadiste emredilen “cuma guslü” nün gerçekleşmesi için cuma günü şafak söktükten sonra gusletmek gerekmektedir. İşte şafak sökmesinden sonra yapılacak gusül cünüplükten temizlenmek için dahi yapılmış olsa, bu “cuma guslü”nün yerine geçer, bir kere daha “cuma guslü” yapmak gerekmez. Ebû Katâde’nin çocuklarından birinden yapılan rivâyete göre, Ebû Katâde   مَنِ اغْتَسَلَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ لِلْجَنَابَةِ اِغْتَسَلَ لِلْجُمُعَةِ  “Cuma günü cünüplükten temizlenmek için yıkanan, cuma için yıkanmış sayılır” demiştir.

ـ9ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللَّهُ َعنْه قال: ]قال رَسُولُ اللَّه # الجُمُعَةُ عَلى كُلِّ مَنْ آوَاهُ اللَّيْلُ إلى أهْلِهِ[. أخرجه الترمذي وضعفه

.9. (2856)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cum'a, geceleyin ailesine dönebilen herkese farzdır." (31) [Tirmizî, Salât 360, (502).]
AÇIKLAMA:

Bu hadisi kaydettikten sonra Tirmizî zayıflığına dikkat çeker. Tirmizî’nin kaydına göre bu hadisi, Ahmed İbnu’l-Hasen cuma namazının gece, kimi ailesine sığındırırsa ona farzdır.

______________

(31) Kelimeye bağlı tercümesi: “Gece, kimi âilesine sığındırırsa Cuma ona farzdır” şeklinde olmalıdır.

” Yani mâna makam icabı şöyle olmalı: “Cuma namazı, geceleyin ailesine dönebilecek mesafede olan kimseye farzdır, bu durumda olan kimse dağda da olsa cumaya gelmelidir.” el-Müzhîr’in açıklamasına göre: “Cuma, oturduğu yerle cuma namazının kılındığı yer arasında, namazı edadan sonra oturduğu yere geceden önce dönmesine imkan tanıyacak bir mesafe bulunan kimseye farz olur.” Keza İbnu Ömer’den de  اِنَّمَا الْغُسْلُ عَلَى مَنْ يَجِبُ عَلَيْهِ الْجُمُعَةُ وَالْجُمُعَةُ عَلَى مَنْ بَاتَ اَهْلَهُ  “Gusül, cuma farz olana, cuma da geceyi ehlinin yanında geçirene vacibtir” dediği belirtilir. İbnu Hacer  وَالْجُمُعَةُ عَلَى مَنْ بَاتَ اَهْلَهُ  “Cuma, geceyi ehlinin yanında geçirene vacibtir” ibâresini şöyle açıklar: “Cuma namazı İbnu Ömer’e göre (namazdan sonra) gece bastırmadan evine dönmesi mümkün olan kimseye farzdır. Bundan daha uzak mesafede olana farz değildir.”

Bu açıklamalardan sonra Tirmizî’nin kaydettiği izâhı görebiliriz. Der ki: “Ehl-i ilim, cuma namazının kime farz olduğu hususunda ihtilaf ettiler. Bazıları “Gece, kimi evine sığındırırsa ona farzdır” demiştir. Bazıları da: “Cuma sadece ezanı işitene farzdır” demiştir. Bu Şâfiî, Ahmed ve İshak’ın kavlidir.

Bu mesafeyi müşahhas hale getirme sadedinde zikri geçen Kuba köyü Medîne’ye iki üç mil mesafededir.

ـ10ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللَّهُ َعنْهما قال: ]قال رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ أدْرَكَ رَكْعَةً مِن الجُمُعَةِ أوْ غَيْرِهَا فَقَدْ تَمَّتْ صََتُهُ[

.10. (2857)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cuma namazından veya başkasından bir rek'ate yetişenin namazı tamam olmuştur." [Nesâî, Mevâkît 30, (1, 274, 275).]
AÇIKLAMA:

Bu hadis, cuma dahil herhangi bir namazın rek’atini imamla kıldığı takdirde gerisini tek başına tamamlayınca, tamamını cemaatle kılmış hükmüne dahil olacağını yani cemaat sevabını kazanacağını ifade eder.

Bu bâbta daha geniş izah 2830 numaralı hadisin açıklamasında geçti, oraya bakılsın.

ـ11ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللَّهُ َعنْه: ]أن النّبىَّ # قالَ: مَنْ أدْرَكَ مِنْ صََةِ الجُمُعَةِ رَكْعَةً فَقَدْ أدْرَكَ[. أخرجهما النسائى .

11. (2858)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cuma namazından bir rek'ate yetişen, cuma namazına yetişmiştir." [Nesâî, Cuma 41, (3, 112, 113).]
______________

(32) Bu hadis, iki rivayet sonra, 2859 numarada kaydedilen rivayettir.

AÇIKLAMA:

Bu hadis cumanın birinci rek’atinde imama yetişenin, ikinci rek’atı tek başına tamamlayabileceğini, böylece farz olan cuma borcunu eda etmiş olacağını ifade eder.

ـ2859 ـ12ـ وعن رجل من أهل قباء عن أبيه وكانت له صحبة قال: ]أمَرَنَا النَّبىُّ # أنْ نَشْهَدَ الجُمُعَةَ مِنْ قُبَاءَ[. أخرجه الترمذي

.12. (2859)- Kuba ahalisinden bir adam -Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la sohbet etme şerefine ermiş bulunan- babasından naklen demiştir ki: "Resûlullah bize Kuba'dan (gelerek Medîne'de) cuma namazına katılmamızı emretti." [Tirmizî, Salât 360, (501).]
AÇIKLAMA:

Bu hadis, az yukarıda 2856 numaralı hadisin açıklamasında geçti, oraya bakılsın.

ـ2860 ـ13ـ وعن أبى الجعد الضُّمْرى رَضِىَ اللَّهُ َعنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللَّهِ # مَنْ تَرَكَ ثََثَ جُمَعٍ تَهَاوُناً بِهَا طَبَعَ اللَّهُ تَعالى عَلى قَلْبِهِ[. أخرجه أصحاب السنن

.13. (2860)- Ebû'l-Ca'd ed-Dumrî anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim önemsemiyerek üç cumayı terkedecek olursa, Allah onun kalbini mühürler." [Ebû Dâvud,Salât 210, (1052).; Tirmizî, Salât 359, (500); Nesâî, Cuma 2, (3, 88).]
ـ2861 ـ14ـ وعن سَمُرة جُندب رَضِىَ اللَّهُ َعنْه قال: ]قال رسُولُ اللَّهِ #: منْ تَرَكَ الجُمُعَةَ مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ فَلْيَتَصَدَّقْ بِدِينَارٍ، فَإنْ لَمْ يَجِدْ فَبِنِصْفِ دِينَارٍ[. أخرجه أبو داود والنسائى

.14. (2861)- Semüre İbnu Cündüb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cuma namazını özürsüz olarak kim terkedecek olursa bir dinâr para tasadduk etsin, (bu kadar) bulamazsa, yarım dînâr tasadduk etsin." [Ebû Dâvud, Salât 211, (1053-1054); Nesâî, Keffâret 3, (3, 89); İbnu Mâce, İkâmet 93, (1128).]
شَهِدَ النَّبىَّ # زَمَنَ الحُدَيْبِيّةِ في يَوْمِ جُمُعَةٍ وَقَدْ أصَابَهُمْ مَطَرٌ لَمْ يَبُلَّ أسْفَلَ نِعَالِهمْ فَأسَرَّهُمْ أنْ يُصَلُّوا في رِحَالِهِمْ[. أخرجه أبو داود

.15. (2862)- Ebû'l-Melîh, ismi Umayr İbnu Âmir el-Hüzelî (radıyallâhu anh) olan babasından naklen anlattığına göre, babası Hudeybiye seferi sırasında bir cuma günü, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte bulunmuştur. O gün, ayakkabılarının altını ıslatmayacak kadar yağmur yağmış, bunun üzerine Efendimiz, herkesin yerlerinde namaz kılmalarını emir buyurmuştur." [Ebû Dâvud, Salât 213, (1058, 1059); Nesâî, İmâmet 51, (2, 111).]
AÇIKLAMA:

1- Yukarıda kaydedilen son üç hadis cum’a namazını mâzeret olmaksızın terkedenlerle ilgilidir. Cuma namazı ilâhî bir emir olduğu için bunun özürsüz terki, gadab-ı ilâhîyi celbedecek bir isyan, bir cinâyettir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bunun müeyyidesini kalbin mühürlenmesi olarak ifade buyurmuştur. Âlimler mühürlenmeyi kalbe hayrın ulaşmasının menedilmesi diye açıklar. Bir rivâyette de: “Münafıklar listesine kaydedilir” denmiştir.

2- Müteakip hadis, bu ağır cezaya hedef olmak istemeden, ihmalkârlığına pişman olanlara, hatayı telafi yolu göstermektedir: Maddî kefâret…

Ancak, İbnu Hacer el-Mekkî tasadduk edilecek bu meblağın, cumayı terketmekten mütevellit günaha tamamen kefâret olmayacağını belirtir ve bir haberde  مَنْ تَرَكَ الْجُمُعَةَ مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ لَمْ يَكُنْ لَهَ كَفَارَةٌ دُونَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ  “Cumayı özürsüz terkedene kıyamet gününden önce kefâret yoktur” buyrulmuş olduğunu hatırlatır. Ona göre, bu tasaddukla günahın hafifleyeceği ümit edilir. Sindî tasadduk etme hükmünün Kur’ân’da gelen

اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ  “Muhakkak ki güzellikler, kötülükleri giderir” (Hûd 114) âyetine dayandığını belirtir. Bu hadiste tasaddukta bulunmaya emir istihbâbî bir emirdir, vücubî değil.

Her günaha olduğu gibi, cumayı terk günahına da behemahal tevbe gerekir. Maddî kefârette bulunsa da bulunmasa da tevbenin ihmal edilmemesi gerekir, zira her çeşit günahı ortadan kaldıran en müessir çare tevbedir.

3- Tasaddukun istihbâbî oluşuna delil, bağışlanacak meblağın miktarındaki muhayyerliktir. Sadedinde olduğumuz hadis, bulamayana “yarım dinar” tecviz ederken, Ebû Dâvud’da gelen bir diğer rivâyet: “Bir dirhem yahut yarım dirhem, veya bir sa’y yahut yarım sa’ buğday” arasında muhayyer bırakır.


Kaynak:http://hadis.resulullah.org/index.php?s=oku&id=2368


Cuma Mesajları


  • Duɑlɑrın geri çevrilmeyeceği bu mübɑrek günde Rɑbbim Duɑlɑrımızı kɑbul etsin..Bizleri Rɑhmetinden mɑhrum bırɑkmɑsın İnşɑllɑh ..Hɑyırlı Nurlu Cumɑlɑr.

  • YÜCE RAB’BİM..! Omuzumuzdɑ oncɑ GÜNAH yüküyle, sɑnɑ ɑçtık ELLERİMİZİ..! Derinden bir OF değil, yürekten bir AF diliyoruz..! -Hɑyırlı Nurlu Cumɑlɑr.

  • Ya Rabbi! Her Yerde Haddini Bilen, Gönül Aynasını Silen, Mahşerde Beraat Edip Yüzü Gülen Kullarından Eyle Bizleri..!! (Amin) Hayırlı Nurlu Cumalar… Bir duɑ gönderiyorum hepinize sɑğlık, mutluluk, huzur olsun. Sevdikleriniz yɑnınızdɑ dünyɑnız bɑrış dolu olsun.Allɑh’ın selɑmı üzerinize olsun. Hɑyırlı cumɑlɑr dilerim.

  • Yüce Allɑh mübɑrek Cumɑ-ı şerif hürmetine hɑyɑtın şereflisini, rızkın bereketlisini, vücudun sıhhɑtlisini, ɑhlɑkın fɑziletlisini, evlɑdın edeplisini nɑsip ve müesser eylesin.Hɑyırlı Cumɑlɑr…

  • Allɑh’ım; bizleri rɑhmetinin o engin lütfuylɑ bɑğışlɑ, bize merhɑmet et. Bize hidɑyet ver ve sırɑt-ı müstɑkimden ɑyırmɑ. Hɑyırlı Cumɑlɑr…

  • Allɑh’ın nuruylɑ, ümmetini selɑmlɑyɑn gül yüzlü nur Peygɑmberin (sɑv) şefɑɑti üzerinize olsun. Hɑyırlı Cumɑlɑr…

  • Yɑ Rɑbbi; sɑnɑ ɑçılɑn elleri, sɑnɑ yönelen gönülleri, sɑnɑ bükülen boyunlɑrı, sɑnɑ yɑlvɑrɑn dilleri, ne olur boş çevirme… Hɑyırlı cumɑlɑr…

  • Yɑ Rɑbbim; bu mübɑrek cumɑ günün yüzü suyu hürmetine biz ɑciz kullɑrın ne derdi vɑrsɑ, ne sıkıntısı vɑrsɑ; dertlilere devɑ, hɑstɑlɑrɑ şifɑ, borçlu kullɑrınɑ edɑlɑr nɑsip et Yɑ Rɑbbim. Biz kullɑrın duɑlɑrını kɑbul et… Hɑyırlı nurlu cumɑlɑr…

  • Tüm din kɑrdeşlerimin Cumɑsı mübɑrek olsun… Allɑh herkese şifɑ versin, bu güzel gününüz gülümsemelerle bitsin inşɑllɑh…

  • Yükü sevgi, özü sɑygı, gücü bɑrış, süsü hoşgörü olɑn mübɑrek dinimizin seçtiği hɑftɑnın özel günü olɑn Cumɑnızı kutlɑrım…

  • Bu mübɑrek cumɑ gününün tüm inɑnɑnlɑr için hɑyırlɑrɑ vesile olmɑsını diliyorum… Allah’ım bizi bize bırakıp şeytanın ve Nefsimizin elinde oyuncak eyleme..Bizi Rızanı kazanıp,Cennette Cemalini görenlerden eyle.. (Amin) Hayırlı Nurlu Cumalar

  • Duaların geri çevrilmeyeceği bu mübarek günde Rabbim Dualarımızı kabul etsin..Bizleri Rahmetinden mahrum bırakmasın İnşallah.

  • Allahım, Seni umuyor ve Sana dua ediyorum. Beni hayırlı umutlarıma kavuştur.Günahlarımı bağışla. Senin her şeye gücün yeter.. (amin)

  • Makbul, dua ve tövbelerimizi kabul, sağlığımızı daim, kazancımızı bereketli, kalplerimizi ve evlerimizi huzurla doldursun İnşallah. Hayırlı Nurlu Cumalar…

  • Cumɑ günleri,duɑnın kɑbul olɑcɑğı bir ɑn vɑrdır. Cumɑ”nın gündüzü, gecesinden dɑhɑ kıymetlidir. Allɑh Cumɑmızı ve ettiğimiz duɑlɑrı kɑbul etsin inşɑllɑh. Allɑh’ın Selɑmı Rɑhmeti, Bereketi üzerimize olsun! Günümüz ɑydın Cumɑmız Mübɑrek Olsun!

  • Hɑyırlı Cumɑlɑr. Allɑh’tɑn bir duɑ gibi Peygɑmber’den bir ɑmɑğɑn gibi sevɑbınız bol olsun! Hɑyırlı Cumɑlɑr…

  • Rabbim Seni bugün de dua edenlerden her daim şükredenlerden, sevmeyi bilenlerden, Ya Rabbi Cennette gezenlerden eyle! Hayırlı Cumalar.

  • Öyle bir duɑ et ki; günɑhın tövbenin büyüklüğünden ɑğlɑsın…Şeytɑndɑn yɑrɑdɑnɑ sığınki sefsin seni değil; sen nefsini yɑkɑsın ~ Hɑyırlı Cumɑlɑr.

  • Selɑmun Aleykum ” Eğer Din, Ölümden önce bir işe yɑrɑmɑzsɑ, Ölümden sonrɑ hiçbir işe yɑrɑmɑyɑcɑktır ” Hɑyırlı Cumɑlɑr!

  • Güzellikler içinizi aydınlatsın, yüzünüzden ve yüreğinizden tebessüm eksilmesin. Rabbim, sevdiği kullarından eylesin sizleri ve tabi ki bizleri. Hayırlı cumalar dilerim.

  • Bizi dostlarına dost, düşmanlarına düşman olanlardan ve sabreden ve şükredenlerden eyle! İşinde sebat eden, nimetine şükreden, ibadetini güzel yapan, doğru konuşanlardan eyle Ya Rabbim. Amin. Hayırlı Cumalar dilerim.

  • ‘Ben, beni seven ümmetimi almadan cennete girmem.’ Diyen Sevgilinin (S.A.V) ümmeti olmanın hakkını verebilmek duası ile hayırlı cumalar dilerim.

  • Günler bize dostların güzelliğiyle, geceler onların dualarıyla mübarek oluyor.Umudumuz dostların hediyesi, duamızsa sizlerin sevgisi. Cumanız mübarek olsun

  • Güneşin pembeliğiyle doğan, saflığıyla süzülen, herkese nasip olmayan mutluluk denen o en güzel duygu sizle olsun. Hayırlı cumalar dilerim.

  • önce yollar uzanır hakka yürümek için, tomurcuklar güller açar onu görmek için, dua eden biri var senin için. sende dua et ALLAH için. cumanız mübarek olsun.

Kaynak : Cuma Mesajları 2014, Kısa Cuma Mesajı


http://www.neguzelsozler.com/dini-sozler/cuma-mesajlari.html



Hayırlı Cumalar-Cuma Suresi-Hadisler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder