24 Şubat 2014 Pazartesi

kur'an da ölüm gerçeği

Kur’an’da Ölüm Gerçeği

Dr. Kerim Buladı

2013 – Kasım, Sayı: 333, Sayfa: 016

Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?”1


Yazımıza yukarıdaki âyet çerçevesinde başlamak istiyor ve ölüm gerçeğini bir kez daha vurgulayarak derûnî bir muhasebenin yapılmasına katkıda bulunmak istiyoruz.


“Taberî bu âyeti şöyle tefsir etmiştir: Ey Muhammed! Biz senden önce dünyada âdemoğlundan hiçbir kimseyi ebedî kılmadık ki, seni orada ebedi kılalım. Senden önceki peygamberlerin öldüğü gibi mutlaka sen de öleceksin. Eğer sen ölürsen, Rablerine şirk koşanlar, senden sonra dünyada ebedi mi kalacaklar? Hayır, hiç de durum öyle değil, sen yaşasan da ölsen de onlar her halükarda öleceklerdir.”2


Çoğu müfessirin kanaatine göre bu âyet, Tûr Sûresi, 34. âyette müşriklerin, Peygamber (s.a.v) hakkında “Yoksa onlar, “O bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz” mu diyorlar?” sözü üzerine indirilmiştir. Onlar, Hazreti Peygamber (s.a.v)’in başına bir sıkıntı gelmesini isteyip, bununla teselli bulmak ve sevinmek istiyorlardı.3


Hiçbir kimse nerede, ne vakit ve hangi şekilde öleceğini bilmez. Bu gaybî bir konudur. Allah hangi mekânda takdir etmişse kişi orada ölür. Uhud savaşını müteakip münafıklar ileri geri konuşmaya başlamış, “Bizim bu işte görüşümüz alınsaydı burada öldürülüp gitmezdik” şeklinde teessürlerini bildirmişlerdir. Onlar, savaş konusunda kendilerinin bir salahiyeti olsaydı, o savaşa katılmayarak ölmekten kurtulacaklarını sanıyorlardı. Onların bu beyhude konuşmalarına, ölüm konusunda takdir ve plan yetkilerinin olmadıklarına Hz. Peygamber tarafından şöyle cevaplandırılması istenmiştir. “De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi…”4


Allah’ın takdiri ve izni olmadan hiçbir kimse ölmez. Üzerine henüz ölüm yazılmayan bir kimseyi, hiçbir kuvvetin, hiçbir düşmanın ve hiçbir saldırganın öldürmesi asla mümkün değildir. Nitekim Kur’ân bu hususu şöyle ifade eder: “Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır…”5


Görüldüğü gibi, ölüm Allah’ın takdiri ve izni ile gerçekleşmektedir. Ancak insan, çeşitli tehlikelere, hastalıklara, saldırılara karşı önlemini ve üzerine düşen tedbirleri alacak, kendini müdafaa imkânlarını yerine getirmeye çabalayacaktır. Bu durum, bir beşer olarak onun vazifesidir. Fakat takdir edilen ölümü önlemesi, geciktirmesi onun elinde değildir. Ölümün vuku bulma zamanı hiç kimseye de bildirilmemiştir. Bu konuda teslimiyetten başka çare de yoktur.


İnsan ne kadar sağlam korunursa korunsun, ne kadar tedbir alırsa alsın, ne kadar kendini savunursa savunsun ölüm onu yakalayacaktır. “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır…”6 âyeti bu gerçeği vurgulamaktadır. Kendilerini güçlü, muktedir, yenilmez kabul ederek kibirlenen, insanların haklarına tecavüz eden nice kimseler, ölümle birlikte ayılmıştır, ama bu kendine geliş onlara fayda sağlamamıştır.


İsrailoğullarına zulmeden, ilahlık iddiasında bulunan Firavun, ordusu ile birlikte Hz. Musa ve ona inanları kovalarken kızıl denizde boğulmuştur. Boğulurken Firavun’un söylediği ve ikrar ettiği kelimeleri Kur’ân bütün insanlığın ibret alması için şöyle bildirir:


İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım” dedi. Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.”7


İnsan ne kadar kaçarsa kaçsın, hangi tedbiri alırsa alsın ölüm ona ulaşacaktır. Bu konuda şöyle buyurulur: “De ki: “Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.”


Âyetten açıkça anlaşılacağı gibi ölüm, Allah’a dönüştür. Ölüm, insana emanet ve sorumlu olarak lütfedilen hayat nimetinin nasıl harcandığının sorgulanması için takdir edilmiştir. Herkese yapıp ettikleri haber verilecektir.


Allah’ın zatından başka her şey fanidir.8 Her insan ölecek ve Allah Teâlâ’nın huzuruna döndürülecektir. “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.”9


Demek ki, ölüm imtihan eşiğidir. Bu eşikten geçtikten sonra hepimiz hayatın imtihanını vereceğiz. O halde “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”10 âyetinde vurgulanan hazırlığımızı yapmalıyız. Ölüm ötesine tedarikli gitmeli ve bunun muhasebesini her zaman idrak etmeliyiz. Takva silahını kuşanarak, bütün işlerimizde Allah’ın rızasını gözetmeli ve hayatımızı buna göre tanzim etmeliyiz. Zira ölümlüyüz. Bu dünyaya imtihan için geldik. İmtihanı kazanmak için Müslümanca yaşamanın mücadelesini vermeliyiz.



kur'an da ölüm gerçeği

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder